Yeni emekli Harold Fry, karısı Maureen ile birlikte, yılların getirdiği rutin ve monotonluk içinde kasvetli bir hayat sürmektedir. Hayatı, küçük alışkanlıklar ve geçim telaşıyla sınırlı bir döngüye sıkışmıştır. Ancak eski arkadaşı Queenie’nin ölüm döşeğinde olduğunu öğrenmesi, Harold’ın iç dünyasında derin bir sarsıntı yaratır. İlk başta ona yalnızca bir mektup göndermeyi planlarken, bir anda bu mektubu bizzat teslim etmeye karar verir ve İngiltere boyunca 700 kilometreden uzun bir yürüyüşe çıkar.

Harold’ın yolculuğu sadece fiziksel bir mesafe kat etmekle kalmaz; aynı zamanda içsel bir keşif ve dönüşüm sürecidir. Yol boyunca karşılaştığı farklı insanlarla kurduğu beklenmedik ilişkiler, ona yaşamın anlamını, kaybedilen fırsatları ve umutla dolu anların değerini yeniden hatırlatır. Yaşlı bir adamın genç birinin enerjisiyle dolu bir köyde yardım bulması, yalnız bir kadının hikâyesini dinlemesi, geçmişine dair yüzleşmeler ve hatırlamalar, Harold’ı hem duygusal hem de ruhsal olarak dönüştürür.

Bu uzun yolculuk, Harold’a sadece Queenie’yi hayatta tutma şansı vermez; aynı zamanda kendi hayatına, karısıyla ilişkisine ve kendi mutluluğuna da yeni bir bakış açısı kazandırır. Film, umut, dostluk, kayıp ve içsel keşif temalarını, İngiliz kırsalının sakin ama etkileyici manzaraları eşliğinde izleyiciye aktarır.